Başta Güney Çin Denizi’nde olmak üzere neredeyse bütün alanlarda ABD ve Çin arasındaki gerilim her geçen gün artıyor. Özellikle Joe Biden’in yeni ABD Başkanı seçilmesi ile birlikte Çin meselesi, ABD siyaseti ve liderleri için çok daha acil ve tehlikeli bir konu olarak görülmeye başlandı.
Bu kapsamda Beyaz Saray, önceliğinin Asya Pasifik bölgesi özelinde Çin olduğunu birçok kez belli etti ve bu öncelikle ilgilenmeyi mümkün kılacak, bu önceliğe odaklanmayı sağlayacak adımlar attı. ABD Dışişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı’nda oluşturulan gruplar, bu yeni öncelik nedeniyle meydana gelen değişimlerden sadece biri.
Ortadoğu’dan sorumlu sekreterliklerin çalışan sayısı azaltıldı. Savunma Bakanlığı’na atanan yardımcıların ve uzmanların çoğunun alanı, Asya Pasifik bölgesi. POLITICO’ya konuşan ABD’li yetkililer, Dışişleri Bakanlığı’ndaki Ortadoğu ve Kuzey Afrika Direktörü McGurk’un etki alanının sınırlandırılacağını, bunun yerine Pasifik Direktörü Campbell’in alanının daha da genişletileceğini belirtti. Aynı yetkililer, ABD’nin yönünü tamamen Çin ile mücadeleye çevireceğini de dile getirdi.
Bir diğer nokta ise Başkan Biden’in emriyle Savunma Bakanlığı bünyesinde kurulan Çin Görev Gücü. Üst düzey askeri ve istihbarat yetkililerinin yanı sıra sivil liderlerden oluşan bu Görev Gücü, ABD’nin Çin ile mücadelesinde bir diğer önemli unsur.
Yeni ABD yönetimi, tüm bu hamleler ile ABD’li yetkililer tarafından “Rusya’dan daha büyük ve acil tehdit” olarak nitelendirilen Çin ile topyekün mücadele etmeyi planlıyor. Başkan Biden, yaptığı konuşmalarda Çin’i ABD’nin “huzuruna, güvenliğine ve demokratik değerlerine yönelik en büyük tehdit” olarak tanımladı ve daha etkili bir mücadele sözü verdi.
Bu mücadelenin en önemli sütunlarından biri hiç şüphesiz askeri mücadele. Bu askeri mücadelenin özellikle son dönemde en önemli parçası ise Deniz Kuvvetleri. Çin, son yirmi yılda Deniz Kuvvetleri’nde inanılmaz geliştirme hamlelerine imza attı ve daha önce kimsenin şahit olmadığı bir yoğunlukta ve hızda yeni gemileri üretti. Çin Deniz Kuvvetleri’nin bu denli hızlı gelişimi, ABD için büyük bir endişe kaynağı ve ABD, kendisi için büyük bir sorun olan bu durumun farkında.
Her ne kadar ABD de bu gelişmeler ışığında Deniz Kuvvetleri projelerine hız verse de artık Çin, savaşa hazır 360 gemi ile dünyanın en büyük deniz gücüne sahip. ABD, gemi sayısını gelecekte 355’e çıkarmayı planlıyor, ancak şu an için 297 gemi ile Çin’in kayda değer seviyede gerisinde.
ABD Deniz İstihbaratı Ofisi tarafından yayınlanan rapora göre, Çin’in ilk büyük atağı 2000 ve 2005 yılları arasında gerçekleşti. O dönem 110 gemiye sahip olan Çin, sadece 5 yıl içerisinde yaklaşık 100 gemiyi donanmasına kattı. 2010 yılına kadar bu sayı aynı kaldı, ancak bundan sonraki 10 yıl içerisinde yeni projelerle 2015-2020 yılları arasında ABD’nin önüne geçti.
Sadece 2016 yılında 18 yeni gemi hizmete alındı. 2017’de en az 14 gemi, Çin Deniz Kuvvetleri’ne katıldı. 2018 yılında tam tamında 21 savaş gemisi, Çin donanmasına teslim edildi. Teslim edilen bu gemiler arasında beş adet Type 054A fırkateyni, dört Type 056 korveti ve bir balistik nükleer füze denizaltısı da bulunuyor.
ABD Denizcilik Enstitüsü tarafından yayınlanan bir başka rapora göre Çin’in Deniz Kuvvetleri’ni modernize etme çabaları, ABD’nin savunma planları ve bütçesinin ana odağı haline geldi. Öte yandan Çin’in uzak denizlerdeki operasyonlarının arttığına ve bu denizlere Batı Pasifik, Hint Denizi ve Avrupa etrafındaki suların da dahil olduğuna vurgu yapıldı.
Raporda verilen bilgilere göre Çin’in donanmasını modernize etme planları çok sayıda farklı tipte gemiyi, uçağı ve silah programlarını kapsamanın yanı sıra bakım ve lojistik faaliyetlerinin, personel kalitesinin ve eğitimin geliştirilmesi ile tatbikatları da içerisinde barındırıyor.
Çin, 25 yıldan daha uzun bir süredir donanmasını modernize etme planlarına hız verdi. Son 10 yıl içerisinde bu planların uygulanma hızı daha da arttı. Ve bu hamleler sayesinde Çin artık dünyanın en büyük donanmasına sahip ülke haline geldi. Şu an yaklaşık 360 olan gemi sayısının önümüzdeki dört yıl içerisinde 400’ün de üzerine çıkması bekleniyor.
Önümüzdeki dönem için yapılan öngörülerden de anlaşılacağı üzere Çin’in durmaya niyeti yok. Aksine bundan sonra kazandığı ivmeden de faydalanarak daha da hızlı bir şekilde yeni gemi projelerine imza atması ve donanmasını daha da fazla modernize etmesi bekleniyor. ABD Deniz Kuvvetleri, Deniz Piyadeleri ve Sahil Güvenlik liderleri tarafından yayınlanan rapora göre Çin’in donanma gücü 20 yıl içerisinde en az üç katladı.
Aynı rapora göre Çin’in “alarma sebep olacak hızda” denizaltılar, uçak gemileri, savaş uçakları, amfibi hücum gemileri ve balistik nükleer füze denizaltıları inşa ediyor. Ancak bu noktada önemli olan hususlardan biri tabiki bu ürünlerin kalitesi ve ateş gücü. Uzmanlar, bu gemilerin kalitesinin ve özellikle ateş gücünün gittikçe geliştiği ve arttığı konusunda hemfikir. Çin donanması, teslim edilen yeni gemilerle ABD donanmasıyla arasındaki teknoloji farkını hızla kapatıyor ve bu elbette ABD için bir diğer endişe sebebi.
Buna bir örnek verecek olursak, bu kesinlikle Çin donanması için üretilen Type 055 destroyeri olur. Uzmanlara göre Type 055 destroyeri, ABD donanmasının Arleigh Burke sınıfı destroyerleri ve Ticonderoga sınıfı kruvazörleri ile karşılaştırılabilir. Type 055’in “Arleigh Burke ve Ticonderoga arasında bir yerde” olduğu ifade edilirken, aynı sınıftaki Arleigh Burke’ye göre çok daha fazla ateş gücüne sahip. Arleigh Burke’de 96 adet Dikey Atım Sistemi bulunurken, Type 055 tam olarak 112 adet Dikey Atım Sistemi’ne sahip. Öte yandan gemi, boyut olarak ABD’nin aynı sınıftaki gemilerine göre çok daha büyük.
Pentagon, son yıllarda yayınladığı raporlarda Type 055’i destroyer değil, kruvazör olarak sınıflandırdı. Kruvazörler, geleneksel olarak donanmalarda ateş gücü bakımından uçak gemilerinden sonra ikinci sırada geliyor. Böylece ABD de Çin’in Type 055 destroyerinin gelişmiş kabiliyetlerini bir nevi kabul ediyor. Ayrıca Type 055’in gizlilik ve radara yakalanmama açısından ABD’nin Zumwalt sınıfı destroyerlerine göre daha üstün olduğu dile getiriliyor.
ABD donanmasındaki personel sayısı, Çin donanmasındaki personel sayısından fazla. ABD donanmasında 330 bin asker görev yaparken, Çin donanmasında 250 bin asker görev alıyor. Ayrıca genel sayılara bakıldığında ABD donanmasındaki Dikey Atım Sistemleri’nin toplam sayısı Çin donanmasındaki sistemlerden daga fazla. ABD saldırı denizaltı filosundaki 50 denizaltının tamamı nükleer kabiliyete sahip. Çin’in 62 saldırı denizaltısından sadece yedisi bu kabiliyete sahip. Bu ve buna benzer faktörler, ABD’nin açık denizlerde, yani Çin’den uzak bölgelerde hâlâ üstünlüğe sahip olduğunu gösteriyor.
ABD için asıl sorun, Çin’e yakın denizlerde başlıyor. Çin Deniz Kuvvetleri, ABD Deniz Kuvvetleri’ne göre çok daha fazla kıyı devriye gemisine, korvete ve küçük çaplı gemiye sahip. Bu gemiler, yakın denizlerde Çin’e büyük bir üstünlük sağlıyor. Öte yandan sadece Deniz Kuvvetleri’ne değil, Sahil Güvenlik birliklerine ait gemiler de Çin’in deniz gücünü neredeyse ikiye katlıyor.
Çin ile karşılaştırıldığında çok daha yüksek oranda bütçe ve pandemi problemleri ile boğuşan ABD Deniz Kuvvetleri, Çin’in Deniz Kuvvetleri bütçesini yüzde 6,8 artıracağını duyurmasının ardından daha da endişe verici bir duruma düştü.
Çin, önceliğini kendi bölgesindeki denizlerde Deniz Kuvvetleri’ne üstünlük sağlayacak gemilere veriyor. Özellikle son 10 yılda artan gemi inşası faaliyetlerinde çok sayıda korvet ve fırkateyn üretildi. Bu gemiler, Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizi gibi Çin’in ABD ile gerilim yaşadığı bölgelerde büyük bir yararlılık gösteriyor ve özellikle hareket kabiliyeti açısından Çin’e ABD’ye göre daha büyük üstünlük sağlıyor.
Bu gemiler ise karaya konuşlanan çok büyük bir füze gücü tarafından korunuyor. Bu güç aynı zamanda ABD’nin bölgede varlık göstermesini ve bölgedeki müttefiklerini korumasını zorlaştırıyor. Yani ABD sadece Çin’in deniz gücü ile değil, aynı zamanda bu gemileri korumak ve düşman gemilerini etkili şekilde hedef almak için hazırlanan gemisavar füzeleri ve uydu sistemleri ile mücadele etmek zorunda. Tüm bunlar, Çin’e yakın denizlerde yaşanacak olası bir askeri çatışmada Çin’e büyük bir üstünlük sağlıyor.
Çin, Deniz Kuvvetleri için iki ayrı stratejiye ayrılan bir plan üzerinde duruyor. Yukarıda bahsedilen ve Çin’e yakın denizlerde üstünlük sağlamayı öngören strateji, “Yakın Deniz Savunması” olarak adlandırılıyor. “Yakın Deniz Savunması” için korvetlere ve fırkateynlere ihtiyaç duyuluyor.
Ancak Çin’in gemi atağı, elbette sadece korvetler veya fırkateynler ile sınırlı değil. Çin, güdümlü füze kruvazörleri, nükleer güçle çalışan denizaltılar ve yeni uçak gemileri ile uçak gemisi görev grupları oluşturarak uzaklardaki denizlere de gücünü yansıtmak istiyor, zirâ korvetler veya fırkateynler bunu yapamaz.
Çin Savunma Bakanlığı, 2019 yılında “Yeni Dönem’de Çin Ulusal Savunması” başlığıyla yayınladığı bir raporda şu ifadelere yer verdi: “Çin, hiçbir zaman başka bir ülkeyi tehdit etmeyecek veya etki alanı peşinde koşmayacak.” Peki raporda bu ifadeler yer alırken, Çin’in uzaklardaki denizlere gücünü yansıtmak istemesinin sebebi ne?
Bu sorunun cevabı, ekonomide gizli. Ekonomisini birçok ülke üzerinde etkili bir silah olarak kullanan Çin’in bu silahını kaybetmeye niyeti yok. Çin’in ekonomisini döndürebilmesi ve güçlü tutabilmesi için büyük önem arz eden boğazlar ve transiz hatlar, Çin’in kontrolünde değil. İşte bu, denizlerde bir askeri kriz yaşanması durumunda Çin için çok önemli olan bu hatların bloke edilmesi ve Çin ekonomisinin tehlikeye girmesi riskini beraberinde getiriyor.
Tam olarak bu yüzden, Çin tarafından Deniz Kuvvetleri için oluşturulan ve iki ayrı stratejiden oluşan planın ikinci stratejisi devreye giriyor – “Uzak Deniz Koruması”. Bu strateji, Çin donanmasının küresel çapta önemli bir güç haline gelmesi ve Çin’in ekonomik çıkarlarını etkili şekilde koruması için oluşturuldu. Zirâ her ne kadar yakın denizlerde Çin’e üstün sağlasa da, “Yakın Deniz Savunması” stratejisi Çin’in gittikçe daha fazla küresel çapa yayılan ekonomik çıkarlarını korumaya uygun değil.
ABD, Çin’in Deniz Kuvvetleri alanındaki ataklarının oluşturduğu tehlikenin farkında. 2020 yılında Pentagon tarafından yayınlanan 200 sayfalık ayrıntılı bir raporda Çin’in bu faaliyetleri kapsamlı bir şekilde ele alındı.
Raporda yer alan ifadelere göre Çin Komünist Partisi, 2049 yılında “Çin ulusunun büyük yeniden dirilişine” ulaşmak istiyor ve bu stratejik hedef kapsamında Çin’in ulusal gücünü artırmayı, yönetim sistemini mükelleştirmeyi ve uluslararası düzeni yeniden revize etmeyi planlıyor.
Öte yandan Çin Komünist Partisi’nin dünya sahnesinde yeniden lideri haline getirmek istediği ve bu nedenle silahlı kuvvetleri güçlendirip küresel çapta daha etkili bir şekilde faaliyet göstermesini sağlamayı amaçladığı ifade edildi.
Yine bu amaçla bağlantılı olarak Çin askeri liderlerinin 2020 ve 2035 yılı için oluşturulan hedeflere ulaşarak Çin ordusunu 2049 yılında “dünya standartlarında bir ordu” haline getirmeyi ve modernize etmeyi hedeflediği beyan edildi.
Çin’in “dünya standartlarında bir ordu” ile tam olarak ne kastettiğinin açık olmadığı, ancak kuvvetle muhtemel ABD ordusu ile eşit veya bazı durumlarda daha üstün bir ordudan bahsedildiği belirtilirken, Çin’in ordusunu hem personel sayısı hem de ekipman açısından modernize etmeye devam ettiği dile getirildi. Ayrıca Çin’in nükleer envanterini de güçlendirmeyi sürdürdüğü bilgisi verildi.
Raporda Çin ordusunun gittikçe büyüyen küresel varlığına da yer ayrıldı. Rapora göre Çin, ordusunun sınırları ötesinde de faaliyet göstererek çıkarlarını korumasını hedefliyor ve bu nedenle sınırları ötesindeki lojistik faaliyetlere hız veriyor. Bu kapsamda Çin’in Cibuti’deki üssünün yanı sıra Myanmar, Tayland, Singapur, Endonezya, Pakistan, Sri Lanka, BAE, Kenya, Seyşeller, Tanzanya, Angola ve Tacikistan gibi ülkelerde de üs kurmayı değerlendirdiği beyan edildi.
Pentagon, Çin’in kurmayı hedeflediği bu küresel askeri ağın ABD’nin faaliyetlerini etkileyebileceği ve ABD’ye karşı saldırılara destek vermeye yönelik esneklik sunacağı uyarısında bulundu.
ABD ve Çin arasındaki çekişme farklı alanlarda sürerken, yaşanan gelişmeler bu çekişmenin özellikle askeri alanda daha da kızışacağının habercisi olarak değerlendiriliyor…
– Pars Plus –, 24/03/2021